Bilkent Moleküler Biyoloji ve Genetik | Doğru Tercih Yazısı

Paylaşmak için :)

Merhaba, Ben Hamza Yusuf Altun. Bu yazıda, moleküler biyoloji ve genetik bölümü hakkında tercihinizi yönlendirecek bilgiler vereceğim.

Kendimden kısaca bahsetmek gerekirse; öncelikle, 2017 yılında Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden mezun oldum. 6 aylık özel sektör tecrübesinin ardından, 2018 yılında Sabancı Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım ve şu anda doktora çalışmalarıma devam etmekteyim. Bunun yanı sıra, TÜBİTAK 1512 destekli bir girişimim de bulunmakta.

Neden Bilkent Moleküler Biyoloji ve Genetik? Neden tıp fakültesi tercih etmedin?

Öncelikle, tıp seçmememin nedeni : Moleküler biyoloji ve genetik bölümünü orta okulda keşfetmem oldu. Yıllar geçti ve üniversite tercihleri sırasında yakın çevrem tıp seçmem konusunda telkinlerde bulundu.

Bunun üzerine yurt dışında ve yurt içinde bulunan yetkin kişileri bulup, moleküler biyoloji ve genetik bölümünün kimler için daha uygun olduğunu sordum. Aldığım cevaplar genel olarak şu şekildeydi: “Tıp ve moleküler biyoloji alanları birbirine yakın olarak gözükse de aslında birbirinden farklı bölümlerdir. Araştırmaya dayalı, bilimsel merak içerisinde bulunuyorsan moleküler biyoloji tercih etmelisin. İçinde bitmek bilmeyen bir öğrenme, merak duyma gibi hisler varsa da moleküler biyoloji ve genetiği seçmelisin.”

Kendimi düşündüğümde karakterimin esas olarak bu bölüme uyduğu için tercihlerimi moleküler biyoloji yönünde yaptım.  Türkiye’de bulunan iyi olarak düşündüğüm bölümlerin tanıtımlarına gittim. Koç, Boğaziçi, Sabancı ve Bilkent Üniversiteleri’nin tanıtımlarına katıldım. Bu okullar alt yapı ve eğitim bakımından birbirine yakın okullardı.

Bilkent’i tercih etmemin sebebi laboratuvar kısımlarını görmek istediğimde bölüm hocalarının bizzat gelerek laboratuvarları gezdirmeleri yapılan çalışmaları anlatmaları, benim isteklerimin neler olduğunu, Bilkent’in bu isteklerinin ne kadarını karşılayacağını söylediler ve bu durum benim Bilkent’i tercih etmeme sebep oldu.

Moleküler Biyoloji ve Genetik gibi temel bilim alanlarında bakılması gereken ilk parametre tercih edeceğiniz okulun size bilimsel bir yaklaşım katıp katmamasıdır. Bu durumu Bilkent’ten mezun olduğumda anladım ve Bilkent’in bana en büyük katkıda bulunduğu şey bilimsel düşünme tarzını bana öğretmesi oldu.

Yerleşmeden önce nasıl bir eğitim bekliyordun? Aldığın eğitim beklentin ile örtüştü mü?

Her meraklı insan gibi bölüme girdiğimde beklentim : Sürekli laboratuvarlara girmek ve burada bulunmaktı. Fakat her durumda olduğu gibi bir işi yapmadan önce o işin teorik kısmını iyi öğrenmek gerekiyordu. Aldığım dersler laboratuvar eğitimleriyle paralel bir şekilde ilerledi. Birçok okulda laboratuvar dersleri sadece gösterim olarak geçmekte ve öğrencilerin deneyim kazanması geciktirilmekteydi. Bilkent’te ise ders olarak laboratuvar deneyimim yeterli derecede oldu.

Bunun yanı sıra, öğretim üyelerine e-posta atarak 2. sınıftan itibaren laboratuvarlarda çalışmak istediğimi belirttim ve 2. sınıf itibariyle bir öğretim üyesinin laboratuvarında çalışma fırsatım oldu ve birçok tekniği bu laboratuvarda öğrendim.

Bölümde; ilk 2 sene moleküler biyoloji ağırlıklı dersler yoktu, birçok ders giriş seviyesindeydi. Bölüm dışı derslerin etkisi bende şu oldu : Farklı disiplinlerde düşünebilme yeteneği kazandım.

Alana odaklanan moleküler biyoloji dersleri 3. Ve 4. sınıfta başladı. Bu 2 sene yoğun bir şekilde moleküler biyoloji dersleri aldım. Genel olarak beklentilerimiz, film sahnelerindeki gibi laboratuvarlarda çalışıp sürekli bir şeyler geliştiriyormuş gibi olmaktı fakat bu durumun olmadığı bölümün ilk senesinde yüzünüze çarpıyor. Bazen, ben sürekli laboratuvarda çalışacaktım ancak şu an ileri seviye matematik dersindeyim oluyorsunuz. Başlangıçta bu tarz durumlara düşmek gayet normal fakat bölümü tam olarak bitirdiğinizde size neler kattığını ve bilimsel alanda çalışmaya başladığınızda bu etkiyi bilgi olarak değil ama eğitim olarak çok fark edeceksiniz.

Mezun olduktan sonra geriye baktığımda Bilkent’in beklentilerimin çoğunu karşıladığını düşünüyorum.  

Akademik hayat mı iş hayatı mı?

Bu mesele, her moleküler biyoloji mezunun karşılaştığı kritik sorulardan birisi. Genel olarak bilimde para kazanılmak isteniyorsa iş hayatının daha ön plana çıktığı söylenebilir.

Kısa bir iş hayatı tecrübem ve şu an sürdürdüğüm akademik hayatıma bakılırsa bu iki kavramın keskin olarak birbirinden ayrıldığı yerler var ancak bu iki kavramın birlikte olduğu yerler de var. Öncelikle iş hayatından bahsedersek, iş hayatında bilime dair katkıda bulunmak, bilimsel çalışma yapmak gibi durumlar fazla söz konusu değil. Belirli protokoller var ve siz bu protokolleri uygulamakla yükümlüsünüz. Ben bir şey düşündüm şu şey aslında böyle olsa daha iyi gibi bir katkı yapmanız bile beklenmemekte. Çünkü her şey prosedüre uygun takip edilebilir olmalıdır. Türkiye’de sistem bu şekilde ve birçok gelişmiş ülkede ilaç şirketlerinde de durum bu şekildedir.

Ar-ge kısmı için düşünüyorsanız orada da birileri genellikle sizin yerinize düşünüp size prosedürleri iletirler. İlerleyen zamanlarda tabii ki bu prosedürleri oluşturacak olan kişiler sizler de olabilirsiniz fakat bu tarz bir hayata sahip olmak bilimsel açıdan insanı köreltme riskine sahiptir.

Akademik hayat ise bambaşka dinamiklere sahip bir alan. Rekabetin zirve yaptığı, yorucu ve tekrarlayan süreçlerin çok olduğu bir alan. Fakat bu alana girdiğinizde belirli bir süreden sonra kontrol tamamen sizin oluyor ve yapmak istediğiniz şeylerin bir sınırı yok. Aynı zamanda yaptığınız işler bir komiteye fayda sağlıyor.

Akademik hayatta yaptığınız çalışmaların çıktılar aynı zamanda endüstriyel bir olguya da evirilebilmekte. Son zamanlarda Dünya’da yüksek sınıf üniversiteler, bilimsel çıktıları endüstriye uyarlayarak birçok şirket kurulmuştur. Örnek olarak, Biontech’ten önce Prof. Dr. Uğur Şahin GanyMed adlı biyoteknoloji firmasını akademik çalışmalarda elde ettiği çıktılarla kurmuştur. Bu şekilde hem akademik hayat hem de iş hayatı birlikte ilerleyebilmektedir.

Staj zorunluluğu var mı? Stajı hangi alanlarda önerirsin?

Staj zorunluluğu var. 3. sınıfın yazında zorunlu staj dersi var o dersi vermek gerekiyor. Zaten birçok insan okuldaki hocaların laboratuvarlarında 2. sınıfın yazından itibaren çalışmaya başlıyor.

Zorunlu staj ise biraz daha önemli çünkü bu staj resmi olduğu için ciddiyeti daha fazla. Staj alanı olarak herhangi bir kısıtlamaya girmeyi doğru bulmuyorum. İnsan, bilimde hangi alana katkı sağlamak istiyorsa o alanda stajını yapabilir veya daha sonra stajıyla alakası olmayan bir konu seçebilir.

Zorunlu stajlar, moleküler biyolojide nasıl çalışmalar yapılıyor bunu yakından görmek için iyi bir fırsat. Teknik geliştirme açısından en önemli gördüğüm stajlardan birisi.

Konu olarak öneri verilecek olursa, kanser ve immünoloji alanı dışında, bildiğiniz üzere viroloji, bitkisel moleküler biyoloji alanlarının öne çıkacağını tahmin ediyorum. Ancak, bitkisel moleküler biyoloji Bilkent Üniversitesi’nde bulunmamakta.

Okuduğun yıllardan farklı olarak hangi kazanım/kazanımlar, moleküler biyoloji ve genetik alanına diğer kazanımlardan daha da ayrıştı?

En basit haliyle moleküler biyoloji çalışmaları düşünme (hipotez üretme) ve düşünülen hipotezlerin deneysel olarak tamamlanması olarak düşünebiliriz. 2. Seçenek her zaman her yerde belirli bir zaman içerisinde öğrenilir. İlk seçenek için insanın kendisini geliştirmesi gerekir. Bu gelişim ilk olarak üniversite veya daha erken lisede sahip olunan bilimsel düşünmeye yatkınlıkla başlar.

Okuduğum sırada genel kanı bir deneyin herhangi bir teknikle yapılması ön plandaydı. Ancak, akademiye girdiğimde aslında tekniklerin sadece bir araç olduğunu; esas önemli olan kısmın bu deneyin planlaması düşünülmesi olduğunun farkına vardım. Deneyler, çoğunlukla makine kullanımıyla yapılmakta hatta daha da ileride makinelerin daha fonksiyonlu olacağından ötürü birçok teknisyen işlerini robotlara veya makinelere bırakacak duruma gelecektir.

Ancak, bilimsel düşünme, deneyi planlama sonuçlarından tekrar bir deney düzeneği hazırlama kısmı yakın tarihte hiçbir zaman robot veya makine tarafından yapılmayacak.

Böyle düşündüğümüzde, Bilkent’teki kazanımlarımdan en büyüğü bilimsel düşünme tarzı ve bakış açısı oldu. Tercih yaparken okulun alt yapısı, bina durumu gibi maddi unsurlar da önemlidir ama esas olan üniversite okurken okuduğunuz okulun size bir değer katmasıdır. Bu değer kazanımından sonra alt yapısı iyi veya kötü fark etmeksizin ileride yapacağınız işler bu kazanımlara bağlı olarak ortaya çıkacaktır.

Moleküler biyoloji ve genetik bölümlerini tercih etmek isteyen adaylara, son olarak neler söylemek istersin?

Son olarak Türkiye’de temel bilim yapmak idealist bir düşünce yapısına ihtiyaç duyar. İdealist düşünce yapısı herhangi bir ideali olmayan kişiler tarafından yok edilebilir.

Güçlü bir zihin yapısı temel bilimlerdeki en değerli varlıktır. Bu zihin yapısının kazanımı, üniversitede şiddetlenir ve bu yüzden tercih yaparken bunu göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.

Ekonomik sebeplerden ötürü bu bölümü tercih etmeniz veya reklam ağzıyla konuşacak olursak geleceğin bölümünde para kazanmayı hedeflemeniz sizi ilk başlarda hayal kırıklığına uğratabilir. Bilim yapmanın asıl amacı bilimsel camiaya ve insanlığa katkıda bulunmaktır. Ekonomik istekler genelde ikinci plana atılır. Fakat bu konuda da karamsar olmamak gerekir. Akademinin endüstriyel alana bağlantısı birçok akademisyenin ekonomik durumunu inanılmaz derecede yükseltmiştir.

2021 (Güncel) Moleküler Biyoloji ve Genetik taban puanlarına göz atmak için linke tıklayabilirsiniz!


Paylaşmak için :)